ŞEKERİN GELECEĞİNİ SEMPOZYUMU 3

“ŞEKERİN GELECEĞİ 3” ULUSLARARASI ŞEKER SEMPOZYUMU

Şeker-İş Sendikası, bu yıl üçüncüsünü gerçekleştirdiği Şekerin Geleceği Uluslararası Sempozyumu ile bir kez daha damgasını vurdu. Ankara Hilton Oteli’nde gerçekleştirilen Sempozyum iki gün süresince dört oturum başlığı altında gerçekleştirildi. Gerçekleştirilen sempozyum da "Türkiye'de Şeker Sektörünün Yeniden Yapılandırılması, Şeker Rejimi, Nişasta Bazlı Şekerler ve Sağlık Boyutu ile Gıda ve Şeker Sektöründe Sendikal Örgütlenme ile Türkiye ve Dünyadan İyi Uygulama Örnekleri" tartışıldı.
Sempozyuma Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik adına Bakan Yardımcısı Halil Etyemez, AK Parti Uşak Milletvekili Dr.İsmail Güneş, CHP İzmir Milletvekili ve TBMM Sanayi Komisyonu Üyesi Erdal Aksünger, CHP Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, Türkiye Şeker Fabrikaları Genel Müdürü Bülent Üzümcü, Adapazarı Şeker Fabrikası Genel Müdürü Dr. Rüstem Keleş, Türkiye Şeker Fabrikaları eski Genel Müdürü Azmi Aksu, Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, Pankobirlik Genel Müdürü Taner Taşpınar, Türk-İş eski Genel Başkanı Salih Kılıç, TEKSİF Genel Başkanı Nazmi Irgat, Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin, Avrasya Metal İşçileri Federasyonu Genel Sekreteri Mehmet Soyupek, Gazi Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Vedat bilgin, Gazi Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aydın Başbuğ, İstanbul şişli Memorial Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmek, Ankara Numune Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Münevver Moran, İstanbul Üniversitesi Radyasyon Onkolojisi  Bölümü Uzmanı Dr. Yavuz Dizdar, Şeker Kurumu Eski Genel Sekreteri Aysın Ünal, Şeker-İş Sendikası Hukuk Danışmanı Av. Gökhan Candoğan, Şeker-İş sendikası Örgütlenme Müdürü Bahri Topçu, Pankobirlik Yatırım Proje Müdürü Turgut Ağırnaslıgil, Uluslararası Gıda İşçileri Federasyonu Küresel Şeker Koordinatörü Jorge Chullen, Avrupa Gıda, Tarım ve Turizm İşçi Sendikaları Federasyonu Tarım Sektöründen Sorumlu Politika Sekreteri Ard Spahn, Avrupa Uluslararası Pancar Üreticileri Konfederasyonu Genel sekreteri Elisabeth Lacoste, Türk-İş’e bağlı sendikaların yönetimlerinden çok sayıda yönetici ile Şeker-İş Sendikası Şube Başkanları katıldı.
Şeker-İş Genel Başkanı İsa Gök, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik adına Bakan Yardımcısı Halil Etyemez'e ve TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay'a teşekkür hediyesi verdi.
Genel Başkan Sayın İsa GÖK’ün açılış konuşması:
 

      ŞEKER-İŞ SENDİKASI GENEL BAŞKANI 
      SAYIN İSA GÖK’ÜN 
“ŞEKERİN GELECEĞİ 3” ULUSLARARASI ŞEKER SEMPOZYUMU KONUŞMA METNİDİR
 
 
Umut, heyecan ve beklentilerle 2012 yılında çıktığımız yolda, bugün üçüncüsünü gerçekleştireceğimiz “Şekerin Geleceği” Uluslararası Şeker Sempozyumu’na katılarak bizlere büyük onur verdiniz,  Sendikamız Şeker-İş adına hepinizi saygıyla selamlıyorum..
Saygı değer Konuklar,
Günümüz sendikalarının sahip olduğu misyon ve vizyonun içeriğine vurgu yapmanın, gerçekleştireceğimiz sempozyuma yön vermek açısından büyük önem arz ettiğini düşünüyorum.
 
 Zira günümüz sendikacılık anlayışı, çizdiği mücadele ve eylem alanını üyelerinin hak ve çıkarlarını korumanın çok ötesine taşımıştır.
 
Toplumda sosyal, ekonomik, kültürel, sağlık ve demokrasi alanındaki yanlış politikaları engellemek ve kabul edilebilir, rasyonel ve adil politikalar oluşturmak, sendikaların ana gündem maddesi haline gelmiştir.
Üstelik sendikaların ideolojik, siyasi, etnik, dini ve kültürel farklılıklara tarafsız ve eşit bir şekilde yaklaşan, hatta bunları birer zenginlik olarak gören “çoğulcu” yapısı, toplumun değişik gruplarında çıkabilecek kaygıları en aza indirgemektedir.
 
Ancak, zamanla küreselleşme olgusunun hız kazanması, artan rekabet ve neo-liberallerin aşırı kar hırsları sadece toplumsal, sosyal ve doğal ekolojik dengeleri alt-üst etmekle kalmamış, toplumun çok önemli gruplarını dibe doğru yarışa zorlamıştır.
 
Bu güçlü saldırı karşısında da sendikalar, sosyal sorunlarla mücadelede yeni bir yöntem geliştirmişlerdir.
 
Bu yöntem, toplumdaki diğer sivil toplum kuruluşları ve kurumlarla toplumsal ittifaklar oluşturması şeklinde tanımlanabilir. Nitekim az gelişmiş ülkelerin dış borçlarının yapılandırılması ve Kyoto protokolünün kabulü bu tür ittifakların ortak çabalarının sonucudur.
 
      İşte bu bakış açısıyla,tarımsal üretimimizin yıldızı olan pancarın ve milyonları bulan şeker ailesinin sesini duyurabilmek, toplum yararına hareket sendikacılığı misyonu çerçevesinde kamuoyunu aydınlatmak ve karar vericileri yönlendirmek için başladığımız girişimimiz, yabancı konuklarımızın da katılımıyla uluslararası bir boyuta taşınmıştır. 
            Değerli Konuklar,
            Bir kaç yıl önce düzenlediğimiz ilk sempozyumumuzda şeker fabrikalarımızın özelleştirme cenderesinde ne olacağı belirsiz iken; ikinci sempozyumumuzu gerçekleştirdiğimizde özelleştirmenin durdurulmuş olması sebebiyle gururluyduk.
Nedenini, niçinini hatta sonucunu ortaya koyan, araştıran ve belli bir yol haritası çerçevesinde ilerleyen Sendikamız nihai olmasa da başarıya ulaşmıştı.
            Üçüncü sempozyumumuzu gerçekleştireceğimiz bugün ise artık Türkiye’nin şeker stratejisini  belirleme zamanıdır ve dolayısıyla da hedefimiz nihai amaca ulaşmaya yöneliktir.
            Bu kez, sınırlarımızı aşarak, ortak sorunlarımıza benzer çözümler bulabilir miyiz argumanı içerisinde hareket edecek;
            hem özelleştirme ve yeniden yapılanmayı,
            hem NBŞ temelinde gıda güvenliği ve halk sağlığını,
            hem de sendikal örgütlülüğümüzü tepe noktasına çıkarmanın yol ve yöntemlerini konuşup masaya yatıracağız.
            Bu vesile ile Uluslararası Gıda İşçileri Federasyonu’ndan Jorge Chullen, Avrupa Gıda, Tarım ve Turizm Sendikaları Federasyonundan Arnd Spahn, Avrupa Pancar Yetiştiricileri Birliği’nden Elizabeth Lacoste Sempozyumumuza katılarak, bilgi ve deneyimlerini aktaracaklar. Kendilerine bir kez daha hoş geldiniz diyor, teşekkürlerimi sunuyorum.
Kıymetli Konuklar, Değerli Arkadaşlarım,
            Hepiniz şahitsiniz ki, özelleştirme mücadelesinden, birlikte çok şey öğrendik.
Birileri için belki siyaset, birileri için slogan, birileri içinse rakamlardan ibaret bir tablo olan özelleştirme, bizim için ekmek ve gelecek demekti.
Sizlerin emek ve özveri ile çalıştırdığınız, yöresinin belki de tek, tek olmasa da en büyük sanayi kuruluşu, istihdam ve katma değer kaynağı olan şeker fabrikalarımız, gerçek dışı rapor ve söylemlerle, kapatılmak için, bir kez daha söylüyorum, KAPATILMAK İÇİN, özelleştirilmek istendi.
Bulunduğumuz coğrafya gereği, sahip olduğumuz üretim potansiyeli ve mukayeseli üstünlüğe sahip verimliliğimiz göz ardı edildi.
Dahası, en az ekonomik boyutu kadar sosyal boyutuyla da stratejik bir tablo çizen Şeker Sanayinin  birbirini destekler fabrikaları parçalanmak istendi.
            Bu gayretler karşısında bizler ne yaptık? Çalıştık, iddiaları ve raporları değerlendirdik, eksiklikleri ve hataları tüm yönleriyle ortaya koyduk.
Bıkmadan, usanmadan, ayırmadan, herkese; başta Hükümetimiz temsilcilerinden siyasi partilere; sivil toplum örgütlerinden basın ve üniversitelere; pancar üreticinden şeker işçisine, taşımacısına, besicisine; yöre esnafından halkına ve meslek odalarına kadar her kesime Türk şeker Endüstrisinin içinde bulunduğu durumu ve çizilen olumsuz senaryonun akıbetini anlattık.
  Bir gün Özelleştirme İdaresi önünde isyanımızı dile getirirken, ertesi gün Danıştay’da davamızı açtık. İmza topladık, sempozyum yaptık, dünya ne yapıyor diyerek Polonya’ya, Hollanda’ya gittik. Başkanından en yeni üyesine kadar tüm teşkilatımızı sürece dahil etmeye çalıştık.
            Arkadaşlarım,
            Bu çalışmalarımız Hükümet katında ses verdi ve özelleştirmeler nihai olmasa da durduruldu.
            Bunu sağlayan, çoğunluğu emeklilik hakkı elde etmiş olmasına rağmen fabrikasını, işini terk etmeyen fedakar şeker çalışanlarıdır;  bunu sağlayan, yöresini,  tarlasını sahiplenerek ülkesi için alın teri döken Türk çiftçisidir.
            Hepinize, bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum.
            Değerli Konuklar, dünya değişti, değişiyor.
Üretim modelleri yenileniyor, rekabet ve verimlilik bazlı yönetim anlayışı öne çıkıyor. Nüfusumuz artarken, tarımsal üretim seviyemiz geriliyor.
İhtiyaçlar artarken kaynaklar azalıyor. Sendikaların karşı çıkışlarına rağmen, çalışma ilişkileri esnekleşiyor, haklar zayıflıyor.
            Bu gelişmelere cevap verebilmek, varlığımızı sürdürebilmek için, şeker sektörünün yeniden yapılandırılmasına olan zorunluluğumuz artıyor.
            Bu durumda, fabrikalarımız nasıl üretime devam edebilir sorusunun cevabını bulmamız gerekiyor.
Bulunduğumuz platformda bir kez daha altını çizmek isterim ki,  Şeker-İş Sendikası bu çetin soruyu aydınlatmaya hazırdır. 
 Kamu gözetiminde üretici ve çalışan ortaklığında, bugün olduğu gibi, kamuya yük olmadan üretime yeniden yapılanma modeli ile devam edilmelidir, Türkiye Şeker Fabrikaları toplum için istihdam, ülkemiz için katma değer yaratmaya devam etmelidir.  
Bu aşamada Hükümetimiz ve siyasilerimizden beklentimiz, yeniden yapılandırma modelinin hayata geçirilmesi noktasında verecekleri destekle, Türk şeker sanayini güçlendirmektir.
Çünkü,stratejik tarım ürünlerinde geleceğe yönelik akılcı tasarımları olmayan ülkelerin üretici olmaktan çıkıp pazar haline gelmesi kaçınılmazdır.
Avrupa Sayıştay’ı yaptığı değerlendirme ile AB Şeker Reformunun başarısızlıkla sonuçlandığını, AB’nin dışa bağımlılığının arttırdığını duyurmuştur.
Nitekim, Avrupa Birliği Şeker Rejimi çerçevesinde şeker üreticisi ülke sayısının kademeli olarak altı ülkede sabitlenecek olması, rekabet gücü zayıf ülkeleri şeker üretiminden birer birer sektör dışına itmektedir.
AB üyeliğimiz gerçekleştiği takdirde, uygulanacak politikalarla ülkemiz, ya AB’nin şekerde rekabetçi yedinci yıldızı olacak; ya da kotası transfer edilmiş, bölgenin açık pazarı haline gelecektir.
 İşte bu nedenlerle “Türkiye’nin, Avrupa Birliği’nin şeker sektöründe şekillendireceği tablonun neresinde yer alacağı” sorusunu kendimize sormamız elzemdir.
Hatta uygulamaya geçecek politikalar neticesinde özellikle ülkemiz özel şeker fabrikaları ile üretici kooperatifleri açısından bu önemli argumanların  masaya yatırılması zorunlu görünmektedir.
Değerli Konuklar,
            Tüm değerlendirmelerini her platformda dile getiren Sendikamız, toplum yararına Sendikacılık anlayışını diğer yandan da “toplumsal refleksleri” analiz ederek biçimlendirmeye çalışmaktadır.
Sendikalar, özellikle üretim alanlarında, toplumun sesi ve sözcüsü, güvenilir bir kaynağı olmak durumundadır. Bunun içindir ki, Şeker-İş Sendikası, kamusal sağlığımızı doğrudan etkileyen NBŞ üretim ve tüketimi konusunda ciddi kampanyalar yürütmektedir.
Küçük ama etkili bir lobi, ülkemizi NBŞ cennetine çevirmek isterken, Sendikamız ulaşılabilen tüm gerçekleri kamuoyu bilgisine sunmuş, eylem ve etkinlikleriyle bu konuda toplumsal bir duyarlılık oluşturmuştur.
            Bu bir zarurettir. Zira, kişisel kar ve halk sağlığı arasında yapılacak olan tercih, dengenin hangi yönde kurulacağı konusunda belirleyici olacaktır.
            Aksi halde, NBŞ tüketiminin artışıyla ortaya çıkabilecek riskler, ülkeler açısından ciddi bir tehdit unsuru olabilecektir.
            Nitekim, Amerika’da son 35 yılda sadece fruktozca zengin mısır şurubu tüketimi kişi başına yılda 200 gramdan 34 kg’a kadar yükselmiştir. 
            20 yıl içerisinde Amerikalıların yüzde 95’inin şişman ya da obez olacağı, bizzat Amerikalı yetkililer tarafından tüm dünya kamuoyuna duyurulmuştur.
            Bugün Amerika yediğini ve içtiğini sorgular durumdadır. Gelinen noktada ülke, alınacak önlemlerle, kamu sağlığını kurtarma planlarını hayata geçirmeye hazırlanmaktadır.
            Alınması gereken mesaj oldukça açıktır.
          Şeker sektörünün geleceği pancar şeker sektörüne emanet edilmedikçe, tıpkı NBŞ cenneti Amerika’da olduğu gibi, Türkiye’de de uygulanacak yanlış kararlar büyük bir siyasi başarısızlığa dönüşecektir.
            Bu nedenledir ki,gerek Özelleştirme İdaresi’nin finansal yönetim anlayışı gerekse de varlığını pancar üreticileri ile Sendikamıza borçlu olanŞeker Kurumu’nun lobiye teslim olmuş yönetimi, toplumumuz açısından son derece tehlikeli karar yahut kanun tasarılarını ülke gündeminden uzaklaştırmalıdır.
            Değerli Konuklar,
            Demokratik bir toplumda, sendikaların varlığı olmaz ise olmazdır.  Çoğulcu yapısıyla demokrasi adası olan Sendikalar, toplumun dönüştürücü güce sahip kurumlarından birisidir.
            Unutulmamalıdır ki Sendikalar, karar vericileri yönlendiren misyonundan bireyler arasındaki eşitliğin sağlanmasına değin uzanan rolüyle son derece önemli niteliklere haizdir.
            Bu rolün etkin kullanımı ise örgütlenme ile yakından ilişkilidir.
            Çünkü, örgütlenme hakkını kullanarak dayanışma duygularını geliştiren insanlar,  kendilerini hiçbir zaman yalnız, umutsuz ve çaresiz hissetmeyecektir.
Örgütlü oldukları iş alanları ve toplumu pozitif bir şekilde değiştirme yeteneğine sahip olan sendikal örgütlenmenin zayıflaması ise, bugün yaşamakta olduğumuz gibi bir çok sorunun çıkış noktasını oluşturacaktır. 
Evet, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sendikalar güç kaybetmektedir.
 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yayımlanan 2014 yılı verilerine göre, örgütlenme hakkını kullanabilen işçi oranı yüzde 10’a dahi ulaşamamıştır.
Sendikamızın örgütlü olduğu gıda iş kolunda da, çalışan toplam 538 bin 237 işçinin sadece 68 bin 781’i sendika üyesidir.
Çalışanın en temel haklarından olan toplu sözleşme hakkından yararlanabilen işçi sayısı ise çok daha düşüktür.
            Sendikaların bugün yaşadığı güç kaybı, giderek daralan bir bakış açısının, içe kapanışın eseridir.
            Elde edilen görece güç ve mali kaynaklar ile geçirilen dönemde gelecek iyi okunamamış,  ne yazık ki sendikalar örgütlenmeye gerekli önemi vermemişlerdir.
            Sendikal aidiyeti ve örgütlülüğün gücünü kabul ettirebilme şansı değerlendirilememiştir.
            İşte burada da, zoru başarmak durumundayız.
            Değerli Arkadaşlar;
            Ekonomimiz gelişirken, gelişmekte olan ülkeler arasında iyi sayılabilecek bir büyüme oranına sahipken, biz çalışanlar bu haklardan neden aynı oranda yararlanamamaktayız?
             Neden büyümeden yeterince pay alamıyor, neden kendimizi anlatamıyoruz?
            Şeker İş Sendikası, 2005 yılından bu yana bu ve benzeri soruların cevabını aramaktadır.
Şeker sektöründe gündemden düşmeyen özelleştirme ile mücadelemiz, halkımızın sağlığını tehlikeye atan nişasta bazlı şeker lobisi ile kavgamız, bu arayışın bir parçasıdır. 
Sorunlarımız bize çözümü gösterecek, sorunlarla başa çıkma yöntemimiz ise geleceğimizi belirleyecektir.
            Bundan aldığımız güçle de; yıkılmadan, çözülmeden, başımız dik, örgütlülüğü yüksek yarınları hep birlikte kovalayacağız.  
            Değerli Konuklar,
            Şeker-İş ile tüm Türkiye’de, sendika nedir bilmeyen, uzak duran çalışanlara ulaşmak, kendimizi ve derdimizi anlatmak, güven vermek, ikna etmek ve kazanmak zorundayız.
            Diğer taraftan, aynı işi yapan ama aynı haklardan yararlanamayan çalışanların durumu hakkaniyete aykırı olduğu gibi işyeri barışı ve iş güvenliğini ciddi oranda tehdit etmektedir.
            Sendikalar tarafından yürütülen mücadelenin sonunda, bugün siyasi iktidar dahi taşeron çalıştırılmasının hukuk ve hakkaniyete aykırı olduğunu kabul etmektedir.
            Şeker-İş Sendikası, sektörde çalışan alt işveren işçilerinin toplu sözleşme hakkından yararlanması için, mücadele eden ve bu mücadelesi sonucunda alt işveren işçilerini örgütleyen ilk sendikalardan birisi olmuştur.Sendikamız, gıda işkoluna geçtiği 2012 yılından bu yana, örgütlenme çalışmalarını hız kesmeden sürdürmektedir.
            Gıda sektörünün yoğunlaştığı ancak ne yazık ki örgütlenme kültürünün olmadığı, aksine sendikalara olumsuz bakan Anadolu illerinde, mümkün olan her yolla, örgütlenmeye çalışmaktayız.
            Daha yolun başında olmakla birlikte, biliyoruz ki, yakın bir zamanda Sendikamız gıda iş kolunun en etkin sendikal gücü olacaktır.
            Değerli Konuklar ve Çalışma Arkadaşlarım,
            Bir masa, bir sandalyeden yola çıkarak bugünlere ulaşan sendikamız, çalışmaları ile nihai başarıya ulaşma gayreti içerisindedir.
            Sahip olduğumuz inanç ve dayanışmanın gücü ile yarına umutla bakan Şeker-İş Ailesi; geçmiş ile geleceği, gelenek ile çağdaşlığı harmanlayan sendikal mücadelesini sonuna kadar sürdürecektir.
            Bu duygu ve düşüncelerle;
               sizlerin değerli katkılarıyla gerçekleştirilecek “Şekerin Geleceği 3” Uluslararası Şeker sempozyumunun, sektörün geleceğine yönelik yeni bir yol haritasının oluşumuna sağlayacağı katkıya  yürekten inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum
.
                           Şeker-İş Sendikası
                              Genel Başkanı
                                    İsa GÖK
 



Sayaç: 2744